Kurumsal / Basım-Yayım / Sikkenin Altındaki Sanat
Sikkenin Altındaki Sanat
"Sanat tarihimizin hiçbir şubesi yoktur ki onun en seçkin simaları arasında temiz yüzlü asil tavırları ve zarif giyinişleriyle bir Mevlevî görünmesin."
Asaf Halet Çelebi
Sevginin ve aşkın en güzel biçimde anlatılabildiği mesleklerden biridir tasavvuf. Dervişler sever ve yaradan muhabbeti ile coşup taşar. Sevdikleri ile beraber olmak için her şeylerini vermiş ve neler neler yapmışlardır tarih boyunca. Önce "Kula kul olmadan Halik'e kul olunmaz" prensibinden yola çıkarak Hak âşıklarını sevmiştir "maşuk dervişler". Yaşamları adeta onları hatırlamak ve hatırlatmak görevinin yerine getirildiği ritüeller bütününe dönüşmüş ve sonunda sevenler sevilenlerin aynası olmuştur. Bir zaman gelmiştir ki onlar gibi konuşmaya, onlar gibi oturmaya başlamıştır bu âşıklar. Onların hatıralarından, kullandıklarından aşklarına bir merhem aramışlar ve onların giydikleri ile "donanmışlardır". Bu giysiler, maşukları âşıklara hatırlatır. Âşıkları da maşuklara izhar vesilesi kılar. İşte bu "hatırlatan özelliğini kazanmış" objelerden birisi de Osmanlı sultanlarının dahi önünde saygı ile eğildiği "Mevlevî sikkeleridir." Selçuklu döneminde insanların başlarına taktıkları dövme yünden yapılan adına sikke denilen o güzel başlıklar "hatırlanan" ve "hatırlatan" önemli simgelerden biri olmuş, tasavvuf ve sanat tarihimize "Külâh-ı Mevlevî" ve "Fâhir" adıyla damgasını vurmuştur. İşte Tasavvuf ve Sanat Tarihimizin kesiştiği bu önemli konuda gerçekleştirilmiş bu çalışma alanında önemli bir boşluğu doldurmuş ve Eskişehir Türk Dünyası Kültür Başkenti kapsamında yayınlanmıştır.