Kurumsal / Basım-Yayım / Şah Huseyn’in Firkatiyle

Şah Huseyn’in Firkatiyle

Şah Huseyn’in Firkatiyle

YÂ HÜSEYN-İ MAZLÛM!

Öyle insanlar vardır ki ölümleri tıpkı âyette geçen "Ölüden canlı çıkarırız" ifadesi gibi diriliş getirir. Onların cânlarını kurban edişlerinde ölmüş kalplerin ve vicdanların dirilişleri gizlidir. İzzet, itimad, ihlâs ve fütüvvet âbidesi Seyyidinâ İmam Hüseyin yüzyıllar süren ve kıyamete kadar da sürecek olan böylesi bir dirilişin kaynak kişisidir. Onun şehadetinde bedenini vahşi hayvanlar parçalarken şairin ‘Seni öldürmeye gelen sende dirilsin' dediği gibi onbinlercesi dirildirler. Onunla dirilenler evvela bizzat onu öldürmeye gelenlerden çıktı. Vicdan sahibleri hayvanların yanından ayrılıp insan olmayı seçerek insan-ı kâmil Hüseyin'in yanına geçtiler. Mesela isminin mazharı gibi hür olmayı seçen "Hurr Riyahî" bu seçimini hayatıyla ödedi ama diriliş ve özgürlük neferi oldu. Yezid'in ordusunda kumandan iken Hüseyin'in safına geçti ve Kerbela'da onu müdafaa ederken ondan evvel şehid oldu, şâhid oldu. Bu vesile ile onun ve arkadaşlarının asil ruhlarını da tebcil edelim.

Hüseyin hala ışık olmaya devam ediyor. Bu trajik hadisenin dirilttiği insanlar kendi zevkleri, hissiyatları ve inançları doğrultusunda sahra-yı kerbela'daki zülmü dile getirdiler. Hz. Hüseyin için göz yaşı dökmeyi sürdürdüler. Kimisi sine dövdü, kimisi ağıtlar yaktı. Kimisi şiirler yazdı kimisi mersiyeler okudu. Bizim Anadolu irfanımızda sünnisiyle şiisiyle bu konuda ittifak edildi. Yüzlerce sünni kökenli sufi en güzel mersiyelerini İmam Hüseyin için yazdılar. Dergahlarda sîneler Hüseyin aşkına sûzân oldu. Günümüzde bazı araştırmacılar bu geleneği bilimsel olarak incelediler ve güzel eserler ortaya koydular. Tekke Musikisinde yetişmiş değerli arkadaşlar duygu yüklü icralar ortaya koydular. Mersiyahanlığın son temsilcisi 1-2 üstad en katı kalpleri bile ağlattılar.

İşte CRR'de ilk icra ettikleri günden beri büyük hüsnü kabul gören Mâtem icraları şimdi Türk Kültür ve Sanatında Kerbela ana başlığında bir kitap-albüm olarak kalıcı bir kültür eseri haline getiriliyor. İlk gününden beri yakından ilgilendiğim bu projenin gerçekleşmesinde emek sarfeden herkesi, hususen Murat Özer kardeşimi tebrik ederim. Bu gayretleriyle Hz. Hüseyin'in şefaatine nâil olmalarını niyaz ederim. Fas'tan Hindistan'a, Bosna'dan İran'a bütün İslam coğrafyasında seviyeli Kerbelâ mersiyeleri projesi ileriki hedefleri olsun temennisiyle elinizdeki eseri dinlemeye, dinlerken de kitaptan şiirleri takip etmeye davet ediyorum.

Lebbeyk Yâ Hüseyin!.

Prof. Dr. Mahmud Erol KILIÇ

 

Muharrem...

Firkatin en şedîd hissedildiği Mâh-ı Mâtem...

Bizleri yakıp dağlayan Ehl-i Beyt'in acısının tekrarlandığı Muharremü'l Haram...

Âlemlerin Rabb'inin Kur'ân'da,

"Allah yalnızca siz Ehl-i Beyt'ten her çeşit pislik ve kötülüğü giderip sizi tertemiz kılmak ister" (Ahzab/33)  diye buyurduğu bu kutlu ailenin zalimlere kurban olduğu zamanlar...

Son yüzyılda özellikle coğrafyamızda Peygamberimizi tanımaya dair yapılan birçok çalışmanın vücuda geldiği bir dönemden geçiyoruz. Fakat yapılan çalışmalarda görülen en büyük eksiklik şüphesiz Efendimizin ailesinin soyut bir ortamda anlaşılmaya çalışılmasıdır.

Allah'ın temiz ve temizleyici olarak vasıflandırdığı Ehl-i Beyt, bugün hala yeterince tanınmamakta ve yaşadıkları anlatılmamaktadır.

Bugün bu iki kapak arasına derlenmiş bu çalışmanın hikayesini rivayet etmek başlıca bir çalışma konusudur. Bu yüzden mevzunun köşe taşlarına kısaca değinerek gönle taalluk eden bu çalışmanın nasıl iki kapak arasına geldiğini sizlere arz etmek arzusundayız. Zira bilinir ki meselenin ruhu çoğu zaman hikayesinde gizlidir.

Türkiye'de pek çok insanın çocukluk ve gençlik döneminde yeterince bilgilendirilmediği temel bir İslami bilgi statüsündeki Ehl-i Beyt merkezli malumatın erken yaşta büyükler tarafından zihinlerimize ve inşallah oradan da gönüllerimize işlenmiş olması belki de bizim en büyük sermayemizdi. Hayatımızın en büyük kârı olarak göreceğimiz bu donanımla büyümek, gerçekten küçük yaşta çevremizdeki pek çok insana nasip olamamaktaydı. O günler şöyle de betimlenebilir: Muhayyilenizde sünnî bir genç düşünün; bı kişinin sahip olduğu ve görgüsüyle yetiştiği Ehl-i Beyt kültürü bırakın etrafındaki gençleri, adına ehl-i sünnet denilen pek az insan tarafından yaşanıyor hatta biliniyor. Bu genç "Kerbelâ" dese, adı Şii'ye yahut Alevî'ye çıkıyor. "Alevîyim" dese Sünnilerden tepki görüyor; Alevîler tarafından da reddediliyor. Sahip olduğu bu önemli donanımla ağız dolusu "Meded Yâ Huseyn" diyemeyen pek çok gençle beraber büyümüş olmanın getirdiği sorumluluk ve heyecan bugün bu satırları kaleme almanın, konu hakkında araştırmalar yapmanın, kültürel ürünler ortaya koymanın en büyük sebeb-i asliyyesidir.

Zikrettiğimiz ahval üzere "Görgülü kuşlar gördüğünü işler" misali büyüklerimizden öğrendiğimiz bu muhabbet havzasına dair lezzetleri nakletmek bu vezileyle bizlere de nasib oldu. Daha sonraki yıllarda bunun kamusal bir sorumluluğunun olduğunu fark ettiğimizi de itiraf etmek gerekir. Zira başladığımız günlerde bu misyonun üzerimize bu denli ağır yükler yükleyeceğinden de gafildik. Zira Ol mâyîler deryâ içredir deryâyı bilmezler. Çocukluğundan beri her Muharrem geldiğinde mersiyehânların okuduğu mersiyelerle gözleri kan çanağına dönen Hz. Hüseyin aşıklarıyla dolu bir mecliste büyümüş olmak, bu mersiyelerin daha çok insan tarafından dinlenilmesini sonraki yıllarda insanın aklına düşürür. Nitekim öyle de oldu. Türkiye'de ilk defa İstanbul tasavvuf geleneğindeki Muharrem matemine dair kültürel bir çalışma 19.01.2010 tarihinde Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda gerçekleşti. Soğuk ve karlı bir kış gününde salonu hıncahınç dolduran İstanbul halkı, belki de ilk defa bir sahne üzerinde Osmanlı'nın son mersiyehânı Hüseyin Sebilci'nin sesiyle, onun son talebesi Celal Yılmaz'ın icralarını dinledi; Hânendeler Ender Doğan ve Veysel Dalsaldı'nın okumuş olduğu muharremiyelerle de konuya aşina olmaksızın büyük bir muğlak hüzünle geceye şahit oldu. Elinizde tuttuğunuz bu çalışmanın da adaşı olan bu proje daha sonra büyük bir özveri ile Akustik Müzik etiketi ile Live Record bir albüm haline dönüştürüldü. Bu albümü dinlerken hâlâ o gecenin hatıralarının teker teker gözümün önünde canlandığını itiraf etmeliyim...

Adına kabaca Sünnî diyebileceğimiz camianın derinlerde yaşadığı bu hüzün ilk defa mutevazı lakin gözle görülür bir açıklıkla söylenince cemiyet hayatımızın konu hakkındaki ilgisinin de buna mukabele ettiğini görmüş olduk. Zira 2010 yılından itibaren Türkiye'de Ehl-i Beyt ve Kerbelâ üzerine pek çok yayın, sempozyum, görsel ve işitsel çalışma yapıldı; romanlar kaleme alınmaya başlanıp bunlar senaryolaştırıldı; sergiler düzenlendi; konu hakkında her yıl medya takiplerinde sayfalarca raporlanacak demeçler verilmeye başlandı. Bütün bu bollukta devletin de bu konuya Türkiye'deki sosyal mezhepler arasında bir diyalog unsuru olarak bakmaya başladığını da eklersek konu artık bir gündem olarak hayatımızda önemli bir yere sahipti. Ümmetin malı olan bu muhabbetin her ne şekilde olursa olsun izhar ve ifade edilmesi bu çalışmaların temellerine bir kum tanesi koyabilmiş olan bizler için sadece bir iftihar vesilesidir. Lakin geçen bu sürece bakıldığında toplumsal bilincin istenilen seviyeye ulaşamadığı da görülür. Zira Türkiye'de gerçekleştirilmiş bunca çalışmaya rağmen, anketlerde "İmam-ı Huseyn kimdir?" sorusuna verilen cevapların doğru "sapması" son derece yüksektir. Geçen bu yıllarda bizlerin de gerçekleştirdiği onca mâtem töreni, sergi, söyleşi, görsel ve işitsel çalışma oldu. Türkiye'deki diğer mezheplerle aynı platformu paylaşarak İmam-ı Huseyn'in mâtemi üzerinde cem olmayı bile başardık.

Gelinen bu noktada tecrübe ettiğimiz iki büyük eksikliği tesbit ettiğimizi söylemeliyiz: Bunlardan ilki temel bilgi eksikliğidir. İkincisi ise, kültürel envanterin dağınıklığıdır. Elinizdeki çalışmanın bu iki amaca hizmet etmesini ümid ediyoruz. Zira bir temel İslam tarihi bilgisi olarak Kerbelâ özelinde Ehl-i Beyt'in yaşadıkları, bunun İslam toplumuna bir miras olarak intikali ve son çemberde İslam medeniyetinin bir yorumu olarak Türklerin bu konu hakkındaki birikimlerinin ne olduğunun cevabını bu çalışma ile muhataplarımıza nakletmek öncelikli niyetimizdir. Sonrasında ise bu temel bilgilerin kültür mirasımızdaki yansımalarını iddiadan uzak mutevazı bir deste halinde sizlerle buluşturmak ve sonraki nesillere bir envanter olarak bırakabilmek çalışmanın niyet-i sânîsidir, diyebiliriz. 

Yukarıda özetlemeye çalıştığımız kronolojiyle gelinen bu noktada ümid ediyoruz ki toplumumuz ecdadının bıraktığı bu envantere yeniden sahip çıkar ve bu zahirle batınlarımız, muhabbet-i Ehl-i Beyt ile tezyin olur. Bu tezyinatın oluşmasında pek çok kültür ve bedii disiplinlerin sahip olduğu birikimin adeta arkeolojik bir kazı ile son yıllarda ortaya konmasına çalışılmaktadır. Bu eser vesilesiyle bu konuya hizmet eden herkesi bir defa daha hayırla yâd etmek boynumuzun borcudur.Özel olarak çıktığımız bu yolda bizleri yalnız bırakmayan, yol arkadaşlığı yaptığımız kişi ve kurumların da sahib-i muhabbet-i Ehl-i Beyt olmaları vesilesiyle burada zikredilmelerinde fayda mülahaza ediyoruz. İlk olarak her türlü kültürel ve bedii disiplindeki Ehl-i Beyt kültürüne dair çalışmayı, konu hakkındaki projelerimiz için bir araya getiren, arşivleyen Kadimsanat Grubu'na şükranlarımızı arz ediyoruz. Zira diziplinler arası diyalog çerçevesindeki bendenizin de içinde bulunduğu bu sanat grubunun konu hakkında görev edindiği misyonu bir vitrin olarak bizim önde olmamıza vesile olmakla birlikte çalışmaların tamamının cem ve telifi bu birbirinden güzel insanlara aittir. Bu meyanda bendenizin şefliğini yaptığı Âyân Musiki Topluluğunu da burada zikretmek gerekiyor. Zira onlar da yıllardır yorulmadan Türklerdeki mâtem kültürünün yansıması olan ritüellerin icrası ve kayıt altına alınması için insanüstü bir çaba sarf etmektedirler. Tüm ses ve saz sanatçılarımıza da buradan özel olarak teşekkürlerimizi sunuyoruz.

 

Hazır musiki bahsi açılmışklen Türkiye'nin son mersiyehânı olan Hâfız Celal Yılmaz'a da bu satırlar arasında bir kez daha teşekkür etmek gerekiyor. Hocası Sebilci'den gelme eşsiz tavrıyla adeta dondurulmuş bu kültürü yaşayan ve yaşatan bu eşsiz ses olmaya emin olun bunca yıl gerçekleştirdiğimiz çalışmaların toplumsal tesiri bu denli olmazdı. Yine bu meyanda profesyonel mânâda Türk tasavvuf musikisine büyük hizmetleri dokunan ve Türkiye'deki Muharrem musikisine dair gerçekleştirdikleri icralarla gönüllere bu hisleri tekrar nakşeden Ender Doğan ve Veysel Dalsaldı başta olmak üzere Muharrem mâtemlerimizde yer almış cümle musiki üstadlarına da teşekkür etmek vazifemizdir.

Gerçekleştirilen faaliyetlerin bilimsel ve kültürel bir mutfağının gerekliliğinden hareketle bugün bu iki kapak arasında derlenmiş ve öncesinde de gerçekleştirilmiş olan tüm çalışmaların son derece önemli bir destekçi kadrosunun varlığı burada zikredilmelidir. Bu vesile ile Prof. Dr. Mahmud Erol Kılıç, Yard. Doç. Dr. Yalçın Çetinkaya, Dr. Mehmet Yalçın Yılmaz başta olmak üzere muhabbet-i Ehl-i Beyt'i anlatmamıza yardım etmiş; kalemiyle, fikriyle,sahip olduğu birikimle bu muhabbet kalesine bir tuğla taşımış herkese şükranlarımızı arz ediyoruz.

... ve son olarak böylesine uzun yollardan gelen bu çalışmayı ve konu hakkında gerçekleştirdiğimiz pek çok projeyi desekleyen Küçükçekmece Belediyesi bünyesindeki tüm yetkililere; başta kıymetli Belediye Başkanı Aziz Yeniay'a bu satırlar aracılığıyla bir kez daha tarihe ve ahirete bir not olarak teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Ehl-i Beyt'in muhabbeti ve şefaati bu mefkureye hizmet eden mezkûr zevât ile ismini zikretmekte aciz kaldığımız herkesin ve hepimizin üzerine olsun...

Dâr-ı dünyâ Kerbelâ'dır her Hüseynî meşrebe

Murat Özer

 

 

Şah Huseyn’in Firkatiyle - İndir